2016
yla Kutlu’nun Emir Bey’in Kızları kitabını bitirdim. Göç duygusunu tarif edişine hayran kaldım; sanki yıllardır içimde dolaşıp kelimeye dökemediğim o kırılgan hisleri bir biri ardına önüme sermiş gibi. Kitabın birçok yerinde kendimi buldum, hatta bazı cümlelerde neredeyse aynadaki yansımama baktığımı düşündüm.
Şimdi de Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Biz kitabını okuyorum. Özellikle vizyon ve yaşam coşkusu üzerine yazdıkları beni durdurup düşündürdü. Sanırım Avustralya’ya geldikten sonra fark etmeden vizyonumu yitirmişim. Burada da aklıma türlü güzel fikirler geliyor—hikâyeler yazmak, bir ebru atölyesi açmak, yeni bir şeylere başlamak… Ama itiraf etmek gerekirse, hiçbirinin motivasyonu Türkiye’deyken Avustralya’ya gitmeye karar verdiğim zamandaki kadar güçlü değil. O zamanki heyecan, beni içine çeken o yoğun dürtü, o “olacak, olmalı!” duygusu… Hepsi şimdi daha silik, daha uzaktan el sallayan anılar gibi.
Sanırım vizyon kaybı, göçmenliğin görünmez ama en kritik sınavlarından biri. Buraya gelmek, büyük bir engeli aşmak gibi geliyor insana; bir kapı açılıyor, yepyeni bir dünya başlıyor. Ama o kapının ardında durup kalakalmamak için içteki ateşin sönmemesi gerekiyor. Eğer vizyonunuzu kaybederseniz, benim gibi o boşluğun içine düşme ihtimaliniz çok yüksek.
Demek ki kendime acilen bir vizyon bulmam lazım. Belki Cüceloğlu devamında bunun için bir yol gösterir. Belki de vizyon, arayıp bulmaktan çok, yeniden büyütülmesi gereken bir şeydir.
Bakalım, kitabın sonraki sayfaları bana ne söyleyecek. :)
Leave a comment
0 Comments