Geçen hafta sonu (2015'te bir gun) Gallipoli Voices gösterisine katıldık. Türk topluluğundan olduğumuz için özel davetle gitmiştik. Türk yemeklerinin sunulduğu bir resepsiyonun ardından VIP sıralarındaki yerimizi aldık.
Böyle törenlerde belki de haddinden fazla hassas oluyorum; çocukları sürekli uyarıyorum, yanlış bir hareket yapmamak, kimseyi rahatsız etmemek için aşırı özen gösteriyorum.
Yaklaşık seksen kişilik bir koro ve dev bir orkestra “Çanakkale İçinde Vurdular Beni” türküsünü çalmaya başladığında bizim gruptan bazıları da içlerinden geldiği gibi eşlik etti. O anda bazı Avustralyalıların dönüp baktığını fark ettim, biraz utandım.
Bir süre sonra Mehter Takımı, tüm ihtişamıyla yürüyerek sahneye doğru ilerlemeye başladı. Önümüzde oturan, bu topluluğun değerli büyüklerinden bir amcamız, hiç çekinmeden alkış tutmaya başladı. Yabancıların garip bakışları arasında, kendinden emin bir gururla Mehter’in yürüyüşüne tempo tutuyordu. Derken, tıpkı filmlerdeki gibi, önce birkaç kişi, sonra tüm salon ona eşlik etmeye başladı.
Bir süre sonra hepimiz Mehter Marşı’nı söylüyor, ritim tutuyorduk.
O gece bir şey dank etti: Aslında bazen başkalarının ne düşündüğünü bu kadar önemsememek gerekiyormuş. İçinden geldiği gibi yapmak, hissettiğini yaşamak, en güzeliymiş.
Leave a comment
0 Comments