Kizlarim!!!!
Tuesday, April 22, 2025 | By: Do Ebru Marbling
28 Aralik 2014
Neymiş efendim, blog yazacakmışım da kızlarım büyüyünce güzel anılarımızı okuyacaklarmış! Vallahi artık burama kadar geldi. Her gün güllük gülistanlık geçmiyor, bazı günler var ki berbat ötesi! Belki buraya yazarak rahatlarım dedim, deniyorum…
Çocuklar okul tatiline girdi. Artık tüm gün birlikteyiz. Christmas tatiliyle Kemal de bize katıldı ama adam yarın işe gitmeyi iple çekiyor, halinden belli!
Bugün kuzeye, daha önce gitmediğimiz yerlere doğru küçük bir yolculuğa çıktık. Işıl ışıl bir enerjiyle bindik arabaya. Ipek'e kitap, Defne'ye aktivite kitabı aldım. Yolculuğun 12. kilometresinde başladılar kavga etmeye. Ipek, Defne’nin bazı sayfaları yapmasını istemediği için kitabı paylaşmak istemiyor. Defne ise bu aralar tam bir küçük canavar: saldırgan, geçimsiz ve inatçı. Her fırsatta kavga çıkarıyor, çığlık çığlığa bağırıyor.
Kemal’le aramızda bir anlaşmamız var: çocukların kavgasına karışmıyoruz. Çünkü biz karışınca bu sefer bizi yanlarına çekip tartışmayı büyütüyorlar. Bugün de sustuk, duymamış gibi yaptık. “Bizi karıştırmayın, biz bu kavgaya dahil olmak istemiyoruz” dedik.
Yanchep Lagoon’a vardık. Plajın önünde denizin içinde sıralı kayalıklar vardı. Dalgaları kesiyor, köpekbalıklarını uzak tutuyor. Harika manzara, temiz sahil… ama saat tam 12. Kemal’in meşhur UVA (güneş ışını) takıntısı yüzünden denize girmedik. Bir şeyler içtik, sonra Two Rocks’a geçtik.
Two Rocks… Zamanında Japon bir iş adamının kurduğu su parkı artık terk edilmiş. Dev heykeller sarmaşıklar içinde kaybolmuş, girişi yasak ama kapısı açık. Girmek zor oldu; kurallara alışık Kemal’i ve çocukları ikna etmek kolay değildi ama sonunda girdik. Biraz ürkütücüydü ama heybetli heykeller arasında gezinmek heyecanlıydı.
Plaj harikaydı ama her tür uyarı vardı: yılan, akıntı, batık tehlikesi, cankurtaran yok… Yüzmedik. Fotoğraf çekip ayrıldık.
Arabaya biner binmez İpek başladı. Bu aralar yeni bir sinir bozma yöntemi bulmuş: saçma bir kelimeyi defalarca tekrar etmek. Gülerek “window” diyor, Defne her seferinde çığlık atıyor. Bugün uydurduğu yeni kelimeyle yine aynı sahne: Defne bağırıyor, İpek gülüyor. Kemal'le ben dişlerimizi sıkıp sabretmeye çalışıyoruz. Müziği açtık, sesini sonuna kadar açmamıza rağmen arka koltuktan gelen çığlıkları bastıramadık. Yolun, manzaranın, gezinin tadı kaldı mı? Kalmadı.
İpek’le konuşmaya çalıştık: “Okulda biri sana böyle yapsa ne hissedersin?” Cevaplar hazır: “Öğretmene söylerim.” Sözlerimiz yerini bulmadı. Sinirimiz tavan yaptı. Ağzımı açtım, gözümü yumdum:
“Eve gidince bir güzel döveyim seni! Başka yol bırakmadın!”
Bütün sinirim dilime döküldü:
“Sizi bir daha bir yere götürmeyeceğiz! Burnumuzdan getirdiniz! Başkalarının çocukları şöyle böyle… Biz küçükken şöyleydi… Annemiz olsa böyle yapardı…”
Kemal de bana katıldı. Sonunda herkesin keyfi kaçtı, ortam berbattı.
Eve geldik, çocuklardan özür dilemeler, sarılmalar, kibarlıklar… Ama bizim suratımız hala asık. Neyse ki zaman geçti, Göbeklitepe belgeseli izledik, biraz sakinleştik. Bahçede dünün lahmacun partisinden kalan sandalyeleri topladık. Çocuklar tramboline gitmek istediler, “tamam” dedik. Kemal’le içeceklerimizi alıp serinlikte oturduk, sohbet ettik. Ruh halimizi az da olsa attık. Saat geç de olsa Mehmet abilerin evine gitmeye karar verdik. Çocuklar çok sevindi. Hazırlandık, bindik arabaya… Ve evet, yine başladılar: önce gülüp eğlenme, sonra “yaaapmaaaa!” çığlıkları.
Akşamdan beri düşünüyorum… Neden insan iyilikten anlamıyor? Neden azarlamak, korkutmak, aşağılamak daha etkili oluyor? Neden çocuklar “kan kokusu alan köpekbalığı” gibi insanın en mutlu anlarını sezip üstüne geliyor?
Ya sürekli “aznavur it” gibi tehdit savuran bir anne olacağım –ki bu beni tüketiyor– ya da Hz. Eyüp sabrıyla “hayır” demeye devam edeceğim. Binlerce kez. Usanmadan.
İpek ve Defne, 28 Aralık 2014 tarihinde bok gibiydiniz!
Umarım 2015’te adam olursunuz!
Birbirinizi sinir etmeden eğlenmeyi öğrenirsiniz,
Ben “hayır” dediğimde babaya koşmazsınız (ya da tersi),
Aynı gün içinde 30 talepte bulunmazsınız (xbox, ikinci dondurma, hayvanat bahçesi, apartman dairesi, ranza, uzaktan kumandalı araba, kekin üçüncü dilimi, üç sakız, Ipad zamanı, kedi, playdate, mobilya değişikliği, oyun odası, havuzlu ev…),
Giysi seçerken beni araya katmazsınız,
Uykunuz geldiğini fark eder, kendi başınıza “çiş-diș-yatak” yaparsınız,
Odanızı toplamak deveye hendek atlatmak gibi olmaz,
Bir aktiviteyi bitirmeden diğerini saçmazsınız,
Fotoğraf çekildikten sonra suratınız asılmaz,
Acıktığınızda veya susadığınızda mutfağa gitmeyi öğrenirsiniz,
Ve güneş kremi sürmeyi asla unutmazsınız!
Yazarken bütün sinirim geçti.
Ben adam olmam.
Ama sizi çok seviyorum.
Umarım 2015’te sizi daha çok öperim, koklarım, sarılırım.
Bugün trampolinde bana gösterdiğiniz numara için teşekkürler.
Canım kızlarım… 💛
0 Comments