Marbling Art Logo
MENU
  • HOME
  • UPCOMING CLASSES
  • FAIRE MARKETPLACE WHOLESALE
  • TURKIYE'DEN UZAKTA
  • GALLERY
  • ART BLOG
  • ABOUT
    • THE ARTIST
    • EBRU
  • CONTACT
ETSY

FIRST DAY In A NEW CONTINENT

Saturday, March 15, 2025 | By: Do Ebru Marbling

Share
 
 

Date: August 16 2012

Salı gece 5 hafta konaklayacağımız evimize geldik. 3 yatak odası, ve açık sistem bir mutfağı, yemek odası var. Arkada kapalı bir kış bahçesi ve onun da ardında çimenlik, geniş, kendine ait bir bahçesi var. Sağ tarafta arabanın gireceği üstü kapalı bahçeye bağlantılı bir alan var. Mutfağın yanında "laundry room" denen küçük bir oda var. Çamaşır makinası, kurutma makinası ve büyükçe bir lavabo var. Bütün fırçalar, süpürgeler vs. düzenli bir şekilde duvara asılı. Evde 2 tane split klima, 1 elektrikli radyatör bir tane de soba var. Evet soba! Sırf keyif olsun diye soba yakıyoruz. Öyle bildiğimiz eziyetli sobalardan değil. Külünü boşaltmaya, temizlemeye gerek yok. Altında bir ızgara mı ne varmış, kendi kendine temizleniyormuş. Bahçede üst üste dizili şekilli kesilmiş odunlar var, bir de beyaz renkli bu kalıpları gibi küpler. Bu küpler kimyasal çıraymış. Odunları içine yığıyoruz, kibritle çırayı yakıp bırakıyoruz, ağzını kapatıyoruz, ne tütüyor ne gümbürdüyor:) Kendi kendine çok güzel yanıyor, çok keyifli. Hatta bugün eskiler gibi yoğurt mayaladım, sarmalayıp sobanın yanına koydum. Bakalım sabaha tutacak mı?

Neyse ev sahibimiz çocuklara süt alıp dolaba koymuş, yatakların çarşaflarını değiştirmiş, pırıl pırıl bir ev hazırlamış bize. O gece yorgunluktan nasıl uyuduk hatırlamıyorum. Sabah uyandık, Özgür ve Kemal arabaya binip banka işlemlerini halletmek için Perth şehir merkezine gitti. Her ne kadar pasaportu evde unutmuşlarsa da orada bazı işleri halletmişler, rahatça gezebilmemiz için çocuklara oto koltuğu almışlar. Oto koltuğu olmadan çocukların arabada seyahat etmeleri yasak. Erkekler gidince Banu bizim için mutfak alışverişi yapmak üzere markete gitti. Bu kısım benim için önemli çünkü ağız tadımızın ne kadar değişeceğini çok merak ediyordum. İngiltere'de 3 hafta kalınca Türk yemekleri gözümde tüter olmuştu. Sevgili Banu temel ihtiyaçların hepsini almış gelmiş. İşte malzemeler ve yorumlar. Günlük Süt: kaynatınca üzerinde bolca kaymak birikti, çok lezzetli sanki çiftlik sütü. Zeytin: Çok tuzlu, irice, 3'ten fazla  yiyemiyorsun. Bal: Türkiye'dekinin aynısı. Peynir: Danish feta ucuz beyaz peynir tadında, Bulgarian feta çok daha lezzetli ve biraz keskin, sürmeli bir tanesi Türkiye'deki krem peynir gibi. Greek Yoghurt:Mayonez kıvamında, bekleyince üzerinde çok su birikmiyor, çok lezzetli. Salça yok, domates püresi var ama şekerlice. Çay sallama,Türkiye'dekilerle aynı. Tereyağı normal, domates cherry çok lezzetli diğeri sert ve bu mevsimde pahalı. Ekmek çeşit çeşit, Turkish Bread diye sattıkları pidemsi bir şey var, dikdörtgen sandviç ekmeği şeklinde. Yumurtalar çeşit çeşit, CAGE FREE olanları tercih ediliyor, köy yumurtası yani. Bildiğimiz ince uzun yeşil biber yok, çok daha etli ve dolmalık biber şeklinde çok büyük biberler var; patlıcan da kocaman top gibi. Mandalina çok güzeldi:) Sebze meyveler ve tahıllar (nohut, fasulye, bulgur) Türkiye'deki kadar ucuz değil. Söylenene göre mevsimi olan sebze meyveleri alınca haftalık ortalama 40 dolar tutuyormuş.  Et ürünleri çok ucuz. Tavuk bagetlerin kilosu 2 dolar, 1 kg dana kıyma 11 dolar, kuzu kaburga kilosu 10 dolar, kocaman incikler filan çok ucuz. Neyse merak eden marketlerin online kataloguna bakabilir. COLES, Big W, Woolworths gibi devasa süpermarketleri var. İçinde yok yok. Burada soslar çok fazla. Özellikle bira koca fıçılarda damıtıldıktan sonra dibinde kapkalın bir tabaka halinde biriken son derece vitaminli bir tortu varmış, herkes onu çok tüketirmiş. Son derece keskin, barbekü sosu gibi bir şey. Kavanoza koymuşlar, sarelle gibi ekmeğe sürüp sürüp yiyorlarmış. Adı Vegemite Avustralya'nın geleneksel yiyeceklerinden biriymiş işte. Yemek faslını çok uzattım ama ben en çok bu tür şeylerin yabancı memlekette nasıl olduğunu merak ederim. Ondan çok yazdım:)

Sabah kahvaltı edip etrafı tanımak için gezinmeye karar verdik. Komşu gelip bir şeye ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Defne sıkıntıya gelemez, ben de daha vizemiz çıkmadan önce Melbourne'e kışın ortasında ineceğiz diye planlayıp kızların yağmur botlarını yanımızda getireceğimiz bavullara koymuşum. Varış yerimiz Perth olarak değişince kıyafetler burada hiç işimize yaramaz oldu, bir dolu manto, mont var hiç biri kullanılamıyor çünkü burada ilk bahara giriliyor ve hava hep güneşli. Neyse yolda yürürken Defne sıkılınca ayakkabıları çıkardı çorapla yürümeye başladı. Yolda çocuklu insanlar gördüm, bebeklerin hepsi yalınayak yürüyor. Hatta bugün yalınayak yürüken koca bir adam gördüm. Ayrıca markette pofuduk terlikli, üzerinde pijaması ve sabahlığı olan sanki yataktan kalmış evindeki tuvalete giderken yanlışlıkla markete girmiş gibi görünen bir çocuk gördüm. Bütün bunlardan sonra Defne'nin sokakta çorapla yürümesi ile ilgili hiç suçluluk duymuyorum:) Sokaklar pırıl pırıl bir tane izmarit, çöp, kağıt, çekirdek vs. yok. Peki çamur? Her yer ya çimenlik alan, ya da asfalt. Bir de toprak alanların etrafı öyle muntazam bir şekilde kaldırım taşlarıyla döşenmiş ki yağmur yağsa bile çamur taşıp akmıyor. O orada kalıyor.  5-10 dakika arası bir yürüyüşten sonra geniş dümdüz çimenlik bir alana geldik. Ücretsiz kullanılabilecek elektrikli ızgarası olan yemyeşil bir piknik alanı ve bir çocuk parkı. Kaydıraklar, oyun aletleri güvenli, yepyeni ve eğlenceli. Bir ara ben de kızlarla bir şeylere bindim sallandım. Hamağımsı bir şey bile var parkın ortasında. Her gün kızlarla gelirim, onlar oynarken ben hamakta kitabımı okurum diye düşündüm. Bu arada belki hafta içi olduğundan parkta bizden başka kimse yoktu. Önümüzde hafif tepelik bir yer vardı, arkası görünmüyordu ama dalga sesleri geliyordu. Kızlar parta oynadıktan benle Banu da doyasıya sohbet ettikten sonra o tepeye çıktık. Karşımızda Hint okyanusu uçsuz bucaksız uzanıyordu. Dalgalar çok büyük ve sert bir şekilde yerden kum kaldırarak sahile vuruyor beraberinde de dinmeyen bir uğultu... Oldu peki deyip biz parka geri döndük:) Bizim gibi yüzme acemisi olan bir ailden hiçkimse sanırım o suya ayağını sokmaz, ama manzara şahane. Plajın hemen yanında tertemiz duşlar, tuvaletler. Sokakta birbirini gören insanlar mutlaka selamlaşıyor, tanışıp tanışmadığınız önemli değil.

Yürüyerek eve döndük, çabuk bir kıymalı makarna pişirdik, erkekler geldi, yemek yedik, oto koltuğuklarına çocukları bağlayıp yola çıktık. 10 km. ötemizdeki esas yaşamayı düşündüğümüz şehre yolculuk başladı. Mandurah!

Gelmeden önce aklımda oluşan Mandurah: Sakin, sessiz, küçük bir sahil kasabası. Genelde yaşlılar yazlık evlerinde emekliliklerinin tadını çıkartıyorlar. Nufusu 70 bin, ufacık tefecik bir yer...

Acaba öyle mi?

Gerçekler!!!! Yarın!!!!

 
 
 
 

Leave a comment

Leave this field empty
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Submit

0 Comments

 
 
 
 
Previous Post Next Post
 
 
 
 

Archive

Go
 
 
 
 

Hello! Let's create something great together! - vesileyilmaz1@gmail.com (262) 327 6206
 
 
Crafted by PhotoBiz
Marbling Art Logo
CLOSE
  • HOME
  • UPCOMING CLASSES
  • FAIRE MARKETPLACE WHOLESALE
  • TURKIYE'DEN UZAKTA
  • GALLERY
  • ART BLOG
  • ABOUT
    • THE ARTIST
    • EBRU
  • CONTACT
ETSY