Date August 12th, 2012
Tahmin etmissinizdir, eşyalarımız geldi benim sesim kesildi. Sabah kahvaltı hazırlayarak başladığım güne akşam 7 bucuk gibi koltukta sızarak veda ediyorum. Çocuklar, ev işi, alışveriş, temizlik, çamaşır, bulaşık, yemek pişirmenin hengâmesinde bir hafta yazamadim. Takipçilerden yorumlar gelince hemen sarıldım telefona, Defne ve Kemal uyuyor İpek ve ben sabah 6' ya on kala uyandık. Hemen yazayım iki satır.
Burası çok güzel, yolda trafik yok, araba sürerken paranoyak gibi aynaları sürekli yoklamak zorunda kalmıyorum artık çünkü trafikte çılgınlık yapana pek rastlamadım zaten herkes hız limitine uyuyor, 40 ile 80 arasında hiz limiti değişiyor. Evimizi çok seviyorum, okyanusun sesi geliyor, sabahları kuş civiltilari ile uyanıyoruz. Bahçeye domates ve yeşillik fideleri ektim, umarım çıkarlar. Sıcak su sistemi bozulmuştu, emlakçı dün bir şirketten elemanlar gönderdi bir kutuyu, birkac boruyu ve sigortayi filan değiştirdiler. Kapının birisinin anahtarı yoktu, anahtarci geldi onu yapti. Ev ile ilgili her sorun ev sahibine ait, kiracı hiç ücret ödemiyor. Evimizde su bedavaymis, niye anlamadık ama eski ev sahibi su faturanız yoktur filan dedi. Gaz da yok, ocak, vs. herseyimiz elektrikli. Elektrik biraz pahalı, tek kisiye ayda 80 dolar elektrik faturasi geliyormuş. İpek okula başladı. Evimize yakın bir devlet okulu var ama arkadasım çocuğunu göndermiş, pek memnun kalmamış o yüzden kendi çalıştığı hem de çocuğunu gönderdiği daha disiplinli, aileleri daha seçkin bir özel okula yazdırdık İpek'i. Sistemlerini Açı okullarına benzettim, sınıf düzeni, teneffüsler, oyun bazlı ve özgüven geliştirmeye dayalı egitim, vs. İpek 'kindy' dedikleri anaokuluna gidiyor aslında hazırlık dedikleri pre-primary'e gitmesi lazim ama orada yer yok, sosyalleşsin, okuldan uzak kalmasın diye bu sınıfa aldılar, yer açılınca bir üst sınıfa alacaklar. İpek'in dogum gunu tam sınıf ayrımlarının yapıldığı gün yani 30 Haziran'ın altı kindy'e gidiyor; üstü pre-primary'e gidiyor. İpek ise o gün doğmuş, o yüzden cok takmadım küçük sınıfa gitmesini. Okula cok severek gidiyor, oynaya ziplaya cunku sadece oyun var, amac okulu sevdirmek. Okul ücreti yıllık 1200 dolar. Yanlis yazmadım, 1200 dolar:) Non-profit bir okulumus burası, para güdümlü değil yani:) Yemekleri anneler hazırlıyor, beslenme çantalarına koyuyor. Bir gun sandvic yaptim bir gun mucver,pizza filan. Bir meyve sepeti var her cocuk o gün bir meyve koyuyor o sepete ve snack zamanında herkes paylaşarsak yiyor.Kindy haftada 2 buçuk gün okula gidiyor yani Defne okula başladığında( Şubat ayında) iki buçuk gün gidecek. İpek her gün gidecek. Kindy sabah 9 öğlen 3, digerleri ise sabah 8 öğlen 3 arası. Öğretmenler extra bir toplantı ve is yoksa cocuklarla birlikte ayrılıyorlar okuldan. Okul burada 4 donem. Her donem arasinda 20 gun filan tatilleri var. Kızların yuzme kursu iyi gidiyor, bugun dersleri var. Bizimki ise Perşembe günleri. Biz kurstayken Defne'yi spor merkezinin kreşine bıraktık. Hiç ing. bilmiyor diye çekiniyordum, döndüğümde öyle mutlu gördüm ki onu, oyunum bitmedi anne sonra gelirim diyordu önündeki oyun hamurları ile oynarken. Kreş icin anne baba spordayken bir buçuk saati 4 dolar veriliyor. Uyaniklik yapip başka zamanlar icin de Defne'yi bırakalım dedik, olmuyormuş, sadece spor yapanların cocuklarına bakılıyor.
Mandurah Migrant Centre( Gocmen merkezi) denen bir organizasyon var, oradan birisiyle tanıştık, bize çalısmalarını anlattı. Merkezin bir organizasyonu varmis: gocmenleri Avustralya'li bir aile ile tanıstirarak kafalarına takılan meseleleri danışabilmelerini sağlamak. Eve ilk taşındığımız gün birisi Kemal'i arayıp goruselim, musaitseniz size gelecegim dedi. Biz de adresi verdik. Sonraki bir saat boyunca acaba kim gelecek diye düşündük:) cok komikti. Yaşlı tonton bir nine geldi. Arka avluda ( patio'ya ne diyeyim bilemedim) oturup Türk kahvesi ictik, konuştuk. Nasılsiniz, bir sorununuz var mı, neler yapıyorsunuz vs. sohbet ettik, tanıştık; cok iyi oldu. Sonra yine bu göçmen merkezi bize İran'li diş hekimi bir ailenin numarasini verdi aradım, İngilizce mesaj bıraktım. Beni Türkçe konuşan bir kadın aradı, meger o da İstanbul'da 3 yıl kalmış, damadı Türkmüş, Türkleri cok seviyormuş. Bir hafta sonra arayıp çaya çağırdı ama kızlar uyumuştu, gidemedik. Onun dışında Özgur'ler geldi Perth'ten bir aksam, Nuray ile sık sık görüşüyoruz, yalnızlık çekmiyoruz çok şükür.
İs konusuna gelince, buranin pahali bir sehir oldugunu zamanla daha iyi anliyoriz ve cicim aylari bitmeden bir is bulmak istiyoruz. Ben ev isi yapmaktan cv hazırlamaya firsat bulamadım. Zaten Defne evde olduğu icin de Şubat ayına kadar calisabilecegimi sanmıyorum. Kemal ise başvurularda bulunuyor, iş fuarlarına gidiyor. En son gittiği fuardan öğrendiğine göre burada henüz oturum izni olmayanlar (yani bizim gibiler) en yüksek vergiyi ödüyor, yuzde 36:( Yani 100 liralık bir ise girersek sadece 64 lirası bize kalacak. Burada insanlar bir is görüşmesi yapabilmek icin en az 40 yere cv göndermen gerek diyorlar. Bizim sanssizligimiz yasamak zorunda olduğumuz bölgede kalifiye bilgi teknolojisi elemani gerektiren işlerin olmaması. Herkes Kemal'e senin işin Perth'te diyor. Bunu biz de is ilanlarından anlayabiliyoruz ama Perth'te çalışmak şimdilik yasal değil. Kemal niteliklerine uygun bir is bulmak istediği icin ilgili islere cv gönderiyor, bazı isler 600 km kuzeyde/ güneyde. Farketmez diyoruz, vizemizin şartını yerine getirene kadar neresi olsa gideriz. Ben Türkiye'den Ebru malzemeleri sipariş ettim, bakalım burada kurs filan verebilir miyim. Ablam bu ihtimalle dalga geçiyordu ama ebru yaparak para kazanırsam acayip sasirir:))
Defne uyandı, şimdilik bu kadar.
Leave a comment
0 Comments